Search

Konuşmaya talip olduğumuz meseleler Ülkemiz bir kez daha bir seçim atmosferine girmek üzere... Siyasetin zaten üstümüzden hiç kalkmayan gölgesini, önümüzdeki gün, hafta ve aylar boyu daha da kesif bir şekilde hissedeceğiz. Belki birçok insanın zihnini bütünüyle siyaset dolduracak, birçok ortamda sadece gündelik siyaset konuşulacak. Siyasetin zihinleri, gündemi, hayatı bu kadar işgal etmesine karşılık, çözülmeyen çok meselelerimiz var. Çözülmüyor, çünkü siyasetin çözemeyeceği meseleler var. Dahası, onun çözüm alanındaki meseleleri dahi çözebilmesi için, öncelikle çözülmesi gereken insani ve ahlaki meselelerimiz var. Açıkdeniz, işte bunları öncelikli mesele olarak seçerek yola çıktı ve yoluna bu şekilde devam ediyor. Bu meseleleri aklıselimle, sakin bir şekilde müzakere edebilmek ise, gündelik siyasetin tarafgirlik tuzağından uzak durmayı, siyasetin dışında ve üstünde kalmayı gerektiriyor. İlk sayımızdan elinizdeki sayımıza, 12 ay boyu bu şekilde yol aldık. Ve yolumuza bu şekilde devam edeceğiz. Siyasetin hayatlarımıza etki etmediğini söyleyecek durumda değiliz. Ama temel değerler, ahlaki ilkeler ve insani meseleler üzerinden siyasete dahi etki etmek, bizatihi içinde olmamak ve tarafgirliğine kapılmamakla mümkün. Bu yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Mart ayında, ikinci yılımıza merhaba diyeceğimiz yeni sayımızda görüşmek üzere...

Akıntıya karşı Rivayet olunur ki, ABD’nin Vietnam’ı uzun işgal yıllarında bir adam her gün Beyaz Sarayın karşısına gelir ve çıkardığı pankartla tek başına bu savaşı protesto eder. Bir gün birileri kendisine seneler boyu böyle yaptığı halde hiçbir sonuç alamadığını, savaşın hız kesmeksizin devam ettiğini söyler ve sorarlar: “Tek başına bu pankartı açmakla, bu adamları değiştirebileceğini mi sanıyorsun?” Der ki adam: “Ben onları değiştiremeyeceğimi biliyorum. Onlara beni asla değiştiremediklerini göstermek için her gün bu pankartı açıyorum.” Hayat, bazan kötülerin daha güçlü ve etkili oldukları hissini uyandıracak olaylar ve zamanlar koyuyor önümüze. Şimdi de öyle zamanlardan birinin içindeyiz. Böyle zamanlarda, iyiliğin izini sürenlerde “Biz kaç kişiyiz ki, bu kadar örgütlü bir kötülüğe karşı ne yapabiliriz ki!” yılgınlığı oluşabiliyor. G.K. Chesterton’ın dediği gibi, akıntıyla birlikte yüzmek değil, ‘akıntıya karşı yüzmek’ hayat alâmetidir oysa. Dünyada kötüler bu kadar çok, güçlü ve örgütlü iken kötülüğe teslim olmamak, iyiliğin izini sürmek ve kötülüğe karşı direnebilmektir asıl güç gerektiren... Açıkdeniz, kaç kişiyiz diye saymanın aldatıcı yılgınlığına düşmeden, akıntıya karşı direnenlerden olmaya talip. İnanıyoruz ki, iyiler dünyayı ancak böyle değiştirebilecek. Velev ki dünyayı değiştiremeseler bile, böyle oldukları sürece, dünya da onları değiştiremeyecek...

Doğru söz, iyi niyet, güzel üslup Okul yıllarında insanların zihnine yerleştirilen bir ayrım vardır. İyi, ahlakın; güzel estetiğin konusudur diye anlatır bu ayrımı yapanlar. Doğruyu ise, eğilimine göre din-felsefe-bilim üçlüsünden birine, ikisine ve hepsine atfederler. Peki, gerçekte iyi olmayan bir doğru, doğru olmayan bir iyilik var mıdır? Doğrusuz bir güzellik, güzellikten mahrum bir doğruluk mümkün müdür? Sorgulanmayan bir ayrımın peşine düşünce pek sorulmayan bu sorular, bu üçlünün ayrılmaz bir bütün olarak kavranması gereğine yöneltecektir bizi. Doğrular, iyi bir niyetle ve güzel bir biçimde sunulmalıdır meselâ. Ancak o zaman o doğrunun ve doğruluğun hakkını vermekten söz edilebilir. Bu anlamda bakarsak, Açıkdeniz doğruları yazmaya talip bir dergi ve bu durum onu iyi ve güzeli de içerir bir ahlak ve üsluba mecbur ediyor. Doğru söz, iyi niyet, güzel üslup ve sunum... Yürümek istediğimiz yol bu. Bir şiirinde “Yolu sormuyorum, arkadaş arıyorum” der büyük şair Muhammed İkbal. Biz de yolu iyi-doğru-güzel olarak belirledik. Yapamadıklarımız için uyarı ve eleştirilerinize, yapabildiğimiz ölçüde de yol arkadaşlığına ve desteğinize talibiz. Bekliyoruz...

Hayatı güzelleştirmek için Bir sayımız daha elinizde... Kâinat içinde bir güzelliğe daha dikkatle bakma daveti içeren kapağımızdan başlayarak, hem yazıları hem tasarımıyla bir Açıkdeniz sayısı daha hayatınızı güzelleştirmeye talip. Aslında hayat zaten güzel de, insan eliyle yahut bakışıyla veyahut sözüyle o güzel dünyaya kir, pas ve toz konduruyor. Sorun, insanların dünyasında. O yüzden, aslen varolan güzelliğe yeniden avdet için insanın güzel bakıp güzelce düşünerek güzel işlere yönelmesi gerekiyor. Açıkdeniz, her sayıda bu uğurda bir teşvik edici, yol gösterici veya yardımcı olmaya talip. Her sayı, ona katkı veren her akıl, her kalp, her göz; güzel gören, güzel düşünen, güzel işler yapan insanlar olmak için çaba sarfediyor. Her bir sayımız gibi, bu sayımıza da bakın, onca insanın hayatı güzelleştirmek için nasıl biraraya geldiğini göreceksiniz. İyiliği çoğaltmaya talibiz. Kötülüğü hayatımızdan kovmaya. Daha iyi bir dünya için daha dikkatli bir bakışla daha incelikli bir yaşayışa... Güzel söz, güzel ahlak ve güzel eylem şiarımız. Hayatı güzelleştirmek için yoldayız. Açıkdeniz sizin de hayatınıza her ay güzellikler getiriyorsa, başkalarının hayatına da güzellikler getirecek muhtemelen. Bu yolda desteğinizi bekliyoruz.

Türk Dış Politikası Yıllığı elinizdeki kitapla birlikte 15. sayıya ulaştı. Türk dış politikasına ilişkin değerli bir arşiv niteliği kazanan bu seri, Türkiye’nin başta Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine yönelik politikalarını ve bu bölgelerdeki ülkelerle ilişkilerini önemli gelişmeler ışığında okuyucusuna aktarıyor. Bunu yaparken de alanında uzman akademisyenlerin analizleriyle okuyucunun söz konusu gelişmeleri doğru yorumlamasına katkıda bulunuyor. Bilimsel yöntem ve esaslarla hazırlanan tüm makaleleriyle elinizdeki eser titiz bir çalışmanın ürünü. Alanının en istikrarlı ve kapsamı itibarıyla tek örneği olan Türk Dış Politikası Yıllığı araştırmacılar, akademisyenler, bürokratlar ve siyasetçilerin dış politika konusundaki başvuru kaynağı olmayı sürdürüyor. 2023 yıllığının da okurlarımıza faydalı olması dileğiyle.

Türk Dış Politikası Yıllığı on üçüncü sayısında, dış politika gündeminin önemli konu başlıklarına yer veren yirmi makale ile Uluslararası İlişkiler literatürüne katkı sunmaya devam ediyor. 2009’da yayımlanmaya başlamasının ardından Türk dış politikasına dair geniş bir arşiv niteliği kazanan eser, araştırmacılar ve konuya ilgi duyan okuyucular için önemli bir başvuru kaynağı olarak raflardaki yerini alıyor. 2021’de yaşanan ve Türk dış politikasını yakından ilgilendiren gelişmeler okuyucuya sunulurken alanında uzman akademisyenlerin analizleri de bu bilgilere eşlik ediyor. 2021’de yaşananlar birçok yönüyle 2022’de de devam ettiği için eldeki kitap sadece geçen yılı analiz etmekle kalmıyor aynı zamanda içerisinde bulunduğumuz yılın gelişmelerinin daha iyi anlaşılmasına da katkı sağlıyor. Kitabın her kesimden okuyucuya faydalı olması dileğiyle.

İran İslam Devrimi benzeri görülmemiş bir devrimdir. Okunan kitaplardan dinlenen müziklere, üniversite müfredatından giyilen kıyafetlere kadar siyasal ve toplumsal alanda büyük bir dönüşüm yaşanmıştır. Devrimin radikal atmosferi bu dönüşümün hızını ve aciliyetini ortaya koyarak İran’da fundamentalist bir yapının kurulduğu, dünyadan kopulduğu ve bir tür “İran istisnacılığı”nın ortaya çıktığı mesajını vermiştir. Ancak İran-Irak Savaşı’nın sona ermesi, Humeyni’nin ölümü ve Rafsancani’nin cumhurbaşkanı olması gibi olaylar İran’da yeni bir değişim dönemini başlatmıştır. Hatemi’nin cumhurbaşkanı olması ise ülkede reformist bir rüzgarın esmesiyle köklü değişim beklentilerini ortaya çıkarmış ama sekiz yıllık süreçte yaşananlar “devrim”, “reform” ve “değişim” gibi kavramların İran siyasetinde karmaşık anlamlara sahip olduğunu göstermiştir. Bu dönemde yaşananları akademik bir perspektifle anlamlandırmak, İran siyasetinin doğru bir şekilde okunmasını ve gelecekteki gelişmelerin öngörülmesini sağlamak açısından önemlidir. Bu kitabın amacı İran’daki reform hareketinin ortaya çıkışını, yükselişini ve düşüşünü etkileyen siyasi dinamikleri ortaya koymaktır. Temel olarak cevabı aranan soru da ülkede reform hareketinin niçin ortaya çıktığı, nasıl geliştiği ve neden yenilgiye uğradığıdır. Eser, reform hareketinin niteliğini tartışarak bu soruya cevap aramaktadır. Elit Teorisi’nin teorik zemini oluşturduğu bu kitap reform döneminin kapsamlı bir analizini sunarken Hatemi’nin karşılaştığı zorluklar, başarılar ve mirası da okuyucusuna aktarmaktadır.

İz bırakan söyleşiler Sosyal medyanın hayatları büyük ölçüde biçimlendirdiği bu zaman diliminde insanların dikkat aralığının çok kısaldığını sıklıkla duyuyoruz. Bu sebeple, yazıların ve yayınların, eğer okunmak istiyorsa, buna göre olabildiğince kısalması gerektiği yönünde söylemlere de... Bunu âdeta bir zorunluluk olarak benimseyip, bir ‘müebbed mahkûmiyet’le bu hükme teslim olmamız da bekleniyor. Açıkdeniz, yola çıkarken, adının da açıkça hissettirdiği üzere, enginlik, derinlik, genişlik ve ufku açıklığı kendisine gaye edindi. Bu uğurda, elbette hem muhteva hem üslupça iyi çalışmak şartıyla, her sayıya rengini veren ve mührünü vuran bir ana konumuz olacak; yanısıra, bilgiye ve uzmanlığa hürmetle, ilgili konuda bir ehil isimle de uzun soluklu söyleşiler yapacaktık. Şu an dördüncü sayımız elinizde. İlk üç sayımızla ilgili olarak okuyucularımızdan gelen geri dönüşler, bir asla dayanmak, bir meseleyi gerçekten ele almak kaydıyla uzun yazıların da pekâlâ dikkatle okunabildiğini göstermenin yanında, her sayımızda en geniş bölümü teşkil eden ana söyleşilerimizin de dikkatle, ilgiyle ve merakla okunduğunu gösteriyor. Üçüncü sayımızda Prof. Dr. Mehmet Görmez başta olmak üzere, bugüne kadar düşünce ve birikimlerini bizimle paylaşan çok kıymetli ilim ve fikir ehline teşekkürlerimizi arzediyor, bu uzun soluklu söyleşilere yönelik ilgi ve dikkatleri için okuyucularımıza da teşekkür ediyoruz. Sayılarımız çok, yolumuz açık olsun...

Yılı yarıladık... Mart ayında başlamıştı Açıkdeniz yolculuğumuz. Aylar birbirini takip etti ve 7. sayımıza ulaştık bile. Sayılarımız birbirini izlerken, hayatın içinde en iyiye yolculuğun adım adım gerçekleştiği, ‘ilk yapıp en mükemmel yapma’nın sadece Peygambere has bir mucize olduğu hep aklımızdaydı. Her sayı, bir önceki sayının gerisine düşmemek, en azından aynı seviyeyi korumak ve mümkünse bir adım yukarı çıkmak gibi bir çabamız oldu sürekli. Geriye dönüp baktığımızda, elbette özeleştiri yapıyor, geliştirmemiz gereken alanları görüyoruz. Ama öte yandan şükür de ediyoruz; çünkü her ay gerçekten hayata ve insana değen konulara değinebildik ve sarsıntılı iniş-çıkışlar yaşatmadan sakince ilerleyebildik. Dergimizin içeriği, yazı kadrosu, görsel boyutu ve tasarımı açısından atacağımız adımlar var, farkındayız. Ulaşabildiğimiz okuyucularımızda oluşturduğu heyecanı daha etkin bir tanıtımla daha geniş bir mecraya yayma gibi bir sorumluluğu kuşanmamız gerektiğini de biliyoruz. Bu uğurda, internet sitemiz de daha geniş içeriğe kavuşacak ve daha aktif hale gelecek önümüzdeki aylarda. Yakında, dijital okuyuculuğu tercih edenler ve özellikle Türkiye dışından bize ulaşmakta zorlanan okuyucularımız için, e-dergi formatıyla da ulaşılabilir hale geleceğiz ayrıca. Yol uzun, deniz açık... Beraberce nice sayılara, nice yıllara, nice ufuklara...