Search

Peygamberimizin gün içinde yaptığı ve bizlere örnek olan bütün davranışlarına sünnet denir. Sünnetleri bilirsek onları uygulayabiliriz. Bu sayede her hâlimizle aynı Peygamberimize benzeriz. Bu kitapta sana Ramazan vakti sünnetlerini anlattım. Böylece Ramazan ayının her bir gününde Peygamberimize benzeyebilecek, aynı O’nun gibi davranabileceksin. Kemerini sıkı bağla, Ramazan ayına hazırlanıyoruz

Ramazan ayı her yıl takvimimize geliyor ama iklimimize ne kadar giriyor? Bu kitap “ailece” Ramazan ayının kadrini kıymetini bilelim diye geliyor! Oruç, teravih, imsak, sahur… Ramazan ayında sıkça duyduğumuz bu kelimeler ne anlama geliyor? Her güne bir etkinlik, bir dua ve tefekkür fikirleriyle ailemize Ramazan muhabbetleri geliyor! Hatice Kübra Tongar’ın kaleminden 7’den 77’ye herkese Ramazan eğlencesi! 77 yaş üstü için gözlük gerekebilir.

37. sayımızla huzurlarınızdayız. Ekoloji ve edebiyat. Üzerine az konuştuğumuz ama çok önemsememiz gereken bir konu. İklim değişikliğinin acı sonuçlarını her geçen gün daha yakından görmemiz, insanoğlunun tabiata verdiği zararların aşırı sıcak ya da aşırı yağış olarak bize dönmesi, fıtratımızın toprağa yatkınlığı ve metropollerde toprağı/yeşili zor bulmamız, tüm teknolojik gelişmelere rağmen hâlâ huzur dediğimizde aklımıza yeşil ağaçların ve masmavi denizlerin gelmesi konunun önemini anlamamıza yardımcı olur mu? Tabiat ve okur yazarlık ayrı düşünemeyeceğimiz şeyler. Peki edebiyat dünyamız geçmişten bu yana çevreye nasıl yaklaştı? Ekoloji edebiyatın nasıl konusu haline geldi ve bugün apayrı bir ekol olabildi? Türk edebiyatında çevre, tabiat ilişkisi nasıl işlendi? Genç edebiyatçılar bu alana ilgi gösteriyor mu? Benzer pek çok sorunun yanıtı Cemile Rümeysa Mehani ve Rumeysa Betül Tuncay’ın hazırladığı çevre ve edebiyat dosyasında sizi bekliyor. Bu sayımızın söyleşi sayfalarına kimler konuk olmuş? Besim Dellaloğlu, Yayın Dedektifi, Selim Karlıtekin (Telemak Yayınları), Selim Demirci, Hicret Toprak, Jamia Keenan birbirinden farklı konu ve içerikle söyleşi sayfalarımızda yer alıyor. Malumunuz, yazarın ölümünden 70 yıl sonra telif hakları kalkıyor. Böylelikle dileyen yayıncılar o yazarın herhangi bir telif ücreti ödemeden eserlerini yayınlayabiliyor. Peki önümüzdeki 3 yıl içinde hangi yazarların telif hakları serbest olacak? Kübra Ramazan Kaya bu konuda mini dosya hazırladı. Sayfalardaki bazı görselleri yapay zeka araçları ile oluşturduk. Beğendiniz mi? Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Bize yazın lütfen. Kitap incelemeleri, tahlil yazıları, kitap çeviri ve tasarım dünyası, söyleşiler, dosyalar, haberler, yeni gelişmeler, mini köşelerle dopdolu bir sayı hazırlamaya çalıştık. Keyifli okumalar dileriz. Eleştiri, değerlendirme ve önerilerinizi lütfen sosyal medya adreslerimizden ya da okur@okurdergisicom’dan bize yazın. Filistin’i, Gazze’yi unutmayalım! Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…

Editörden Okuyucuya 40. sayımızla huzurlarınızdayız. Bu sayımızın dosya konusu sinema ve edebiyat. Can Ahmet Çelik’in hazırladığı dosyada, anlatı sanatlarının en verimli iki alanının kesişim noktalarına ve birbirinden nasıl beslendiğine dair ufuk açıcı bir inceleme sizi bekliyor. Sinema ve edebiyatın uyarlama sürecinde hangi dönüşümlerden geçtiği dosyanın odak noktalarından biri. Tarihsel gelişimi de dikkate aldığımızda, ilk uyarlanan metinlerin nasıl karşılandığı bize önemli veriler sunuyor. Özellikle sinemaya uyarlanan edebi eserlerin yaşadığı değişimler, her iki sanat formunun özgün sınırlarını ve imkanlarını yeniden gözler önüne seriyor. Okurlarımızdan bazıları edebi bir eserin film haline getirilmesinden hoşlanmazken, bazıları bu süreci metnin yeniden yorumlanması ve zenginleşmesi olarak görüyor. Edebiyat, sinema için yalnızca zengin bir ilham kaynağı değil; aynı zamanda hikayelerin farklı bakış açılarından anlatılmasına imkan tanıyan bir ifade biçimi. Yönetmen, senarist ve uzman görüşleriyle derinleşen dosyamızın güncelliğini uzun süre koruyacağına inanıyoruz. Bu sayının ilk sayfalarında, Dursun Çiçek, Mustafa Uçurum ve Ahmet Melih Karauğuz’un kaleminden okurları karşılayan yazılar, edebiyat, şiir eleştirisi ve dilin doğuşu üzerine zengin içerikler sunuyor. Ercan Yılmaz’ın “İyi Yürekli Kağıt” serisi, "duende" temalı 36. yazıya ulaştı. İspanyol şair Federico García Lorca, “duende”yi "sanatçının ruhunun derinliklerinden gelen, hayatın geçiciliği ve acıyla yüzleşen bir güç" olarak tanımlar. Ercan Yılmaz da hayatın geçiciliğine ve hüzne vurgu yapıyor. Söyleşi sayfalarımızda Ali Sürmelioğlu, Erhan İdiz, Orhan Düz, Ümit Tatlıcan, Uğur Öztürk ve Kadir Tepe yer alıyor. Çeviriden yayıncılığa, İstanbul’dan etimolojiye kadar geniş bir yelpazede keyifli bir yolculuğa çıkmak isterseniz söyleşilerimiz tam size göre. Ülke okumalarında bu sayımızda Vietnam’ı ağırlıyoruz. Bu coğrafyaya dair ilgi çekici kitaplarla dolu bu yazıda, savaşın edebiyatı nasıl şekillendirdiğine tanıklık ediyoruz. Okur, 40. sayısında yine nitelikli olanın izinde ilerlemeye devam ediyor. Eleştiri, değerlendirme ve önerilerinizi sosyal medya adreslerimizden veya okur@okurdergisi.com adresinden bize yazabilirsiniz. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere… Not: 39. sayımızın dosya görüşlerinde Abdülhamit Kırmızı’nın yazı başlığı sehven “Yalan Söyleyen Hatırat Utansın” yerine “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” olarak girilmiştir. Yazarımız ve okuyucularımızdan özür dileriz.

36. sayımızla huzurlarınızdayız. Artık Okur’a matbu olarak ulaşmanın yanında podcast kanallarından da ulaşmanız mümkün. Bu sevindirici haberi vermemizi mümkün kılan mutfak ekibimizi tebrik ediyorum. Her biri gönülden bu işi sahiplenerek ciddiyetle hazırlandılar, var olsunlar. Kanalda ilk programlar yayınlanmaya başlandı ve yeni içerikler de çok yakında gelecek. Yazının sonundaki QR koddan kanala ulaşabilirsiniz. İyi dinlemeler! Bu sayının dosyasında edebiyat ödüllerini tartışmaya açmak istedik. Edebiyat ödülleri hangi ihtiyaçtan nasıl ortaya çıktı, bugün karşılığı ne, ideolojik yönü var mı, hangi saiklerle veriliyor, sadece esere mi bakılıyor gibi pek çok soru sorup cevabını farklı isimlerin görüşleriyle almaya çalıştık. Ödüllerin elbette motive edici, cezbedici yönleri var. Ancak ödülleri çok masum bulmuyoruz. Özellikle uluslararası arenada verilen edebiyat ödülleri genelde kendi ülkelerinde “aykırı” isimlere veriliyor ve bunun özel bir anlamı var. Ayrıca işin akçeli taraflarını göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyoruz. Detaylar dosya sayfalarında. Dosyanın yanı sıra doyurucu ve kapsamlı söyleşiler de sunuyoruz. Bu sayının konukları: Necdet Subaşı, Necati Tonga, Silvan Alpoğuz, Ramazan Serhat Aslan ve Suzanne Dean. Türkiye’de aydın probleminden portre yazarlığına, tasarım inceliklerinden yeni kurulan yayınevlerine kadar kapsamlı konular sizi söyleşi sayfalarında bekliyor. Filistin ve Gazze konusunu gündemde tutmaya devam etmeliyiz. Herkes gücü yettiğinde Gazze’nin onurlu insanlarının yanında olmalı diye düşünüyoruz. Ayşe Saliha Emon, Filistin hakkında önemli çocuk kitaplarını ele aldı, onları neden okumamız gerektiğini yazdı. Ramazan ayına yaklaştığımız şu özel günlerde sizler için ayrıca bir okuma önerisi hazırladık. Kitap Haberleri sayfamız kitap ve yayıncılık alanında önemli gelişmeleri bir araya getiriyor. Yusuf Turan Günaydın, “keşke çevrilse” köşesinde Filistinli sufi bir alimin henüz Türkçeye kazandırılmamış eserini dikkatlere sunuyor. Yasemin Karahüseyin, Latin Amerikalı yazarlarla söyleşi yapılan Yedi Ses kitabını tahlil ediyor. Sümeyye Çiftçi, Şermin Yaşar’ın son kitabını masaya yatırıyor. Oğuz Selim Başar, kendi ülkelerinden daha çok Türkiye’de ilgi gören yazarlara ve nedenlerine odaklanıyor. Hepsi ve daha fazlası içeride… Eleştiri, değerlendirme ve önerilerinizi lütfen sosyal medya adreslerimizden ya da okur@okurdergisi.com ’dan bize yazın. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…

Beyaz Bulut Kuşu Moya sık sık, başını okşayan rüzgârlı gökyüzüne bırakırdı kendini. Beyaz bulut kuşlarından başka hiçbir kuşu tanımamıştı, seslerini duymamıştı. Sahi neden başka seslere kulağını tıkamıştı? Duyması gereken tek ses beyaz bulut kuşlarının sesi miydi? Oysa en sevdiği şeylerden biri cıvıltıların arasına karışmak biri de bulutların arasında uçmaktı. Ama Moya hiçbir zaman bu ikisini aynı anda yapamamıştı. Ya sesleri dinlerken kısa mesafe uçar ya da sessizce gökyüzünde süzülürdü. Bir sorun vardı ve bunları aynı anda yapmasına engel oluyordu. Moya bu sorunu çözmek için elbette çabalayacaktı. Çabalayacaktı ama ne yapacaktı? Moya’nın çabaları nasıl son bulacaktı?

Akademik üretim Türkiye’de üniversitelerin sayısının artması, akademik teşvik uygulamaları ve doçentlik kriterleri ile birlikte son yıllarda hızla arttı. Her yıl yüzlerce yüksek lisans ve doktora tezi hazırlanıyor; sempozyumlar kitaplaştırılıyor; uzmanlık alanlarına göre makalelerin bir araya getirildiği kitaplar yayınlanıyor. Akademisyenler teşvik almak için üretim yapmak, akademisyen adayları merdivenleri hızla tırmanmak için tezlerini tamamlamak ve hatta yayınlamak zorunda. O kadar emek verilen işler kitaplaşmayınca garipseniyor. Bu nicel artışın kaliteyi de beraberinde getirdiğini söylemek çok zor ancak elbette aralarında çok iyi çalışmalar da oluyor. Hızlı ivmelenen her şeyde olduğu gibi akademik üretimde de avuçlarını para kazanma hırsıyla ovuşturan pek çok yayıncı var. Bu yayıncılar “Kitap mı yazdınız, hemen basalım” mantığı ile reklamlar bile verebiliyor. Peki bu kadar üretimi gerçekten kim okuyor? Her akademik çalışma kitaplaşmak zorunda mı? Yayıncılar satmayacak kitapları neden bassın? Belli bir ücret istemekte haklılar mı? Bu döngüyü kırmak mümkün mü? Nitelikli olanı nasıl ayırt edeceğiz? Bu benzeri pek çok soruya dosyamızda yanıt aramaya çalıştık. Arşivlik bir dosya oldu diyebiliriz. ** Okur podcast nitelikli üretimine devam ediyor. İki haftada bir seçkin bir içerik sunmak için mutfak ekibimiz harıl harıl çalışıyor. Dinleyenlerden aldığımız geri dönüşler ise bizi çok mutlu ediyor. Podcast mecraları için bize içerik önerilerini sunmak isterseniz iletişim adresimize mail atabilirsiniz. Bu sayının söyleşi sayfalarında misafirlerimiz: Fatma Barbarasoğlu, Neşe Taluy Yüce, Doğukan İşler, Zanib Mian, Enes Celep ve Hasan Bozdaş. Birbirinden farklı alanlardaki her bir söyleşinin okuma - yazma meselesine farklı pencereler açacağını düşünüyorum. Ercan Yılmaz’ın Sarı Daktilo yazısı, Ender Ekim’in Fragmanlar kitabına dair incelemesi, Salih Eroğlu’nun her sayıda ince ince işlediği “Kitabın Ortasından” yazıları, Rümeysa Betül Tuncay’ın Finlandiya kitapları hakkında çalışması, Kübra Ramazan’ın çocuk edebiyatına dair düştüğü özel notlar atlamamanız gereken sayfalar diye düşünüyorum. Eleştiri, değerlendirme ve önerilerinizi lütfen sosyal medya adreslerimizden ya da okur@okurdergisi.com’dan bize yazın. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere… Gizle

Elinizde tuttuğunuz kitap, miniklere öncelikle Hadis-i Şerif kavramını öğretmeye niyet ederek başlıyor. Hikâyede, Serra ve Ali kardeşler ile aktarılan olayların sonucu mutlaka tonton dedeleri ile Peygamber Efendimiz'in (sas) bir Hadis-i Şerifine bağlanıyor ve ilgili Hadis-i Şerifin öğrenilmesi hedefleniyor. Hikâyenin sonunda yer alan üç boyutlu kes-yapıştır etkinliği ile gelinen son aşamada, tüm kazanımların miniklerin zihinlerince içselleştirilmesi hedefleniyor.

ZAMAN ÇİÇEK AÇAR HER BAYRAMDA Kıymetli Kardeşler, Dünyanın eğimi sebebiyle bir yılda dört mevsimi yaşıyoruz. Her mevsim güzel ama bir tanesi her şeyiyle çok farklı! Bahar mevsiminden bahsettiğimi anladınız sanırım. Sonbaharda yapraklar dökülür, kış gelince ağaçlar yapayalnız kalır. Her şey bitti sanırız. Mevla’mızın verdiği emirle ağaçlar ilkbaharda yeşerir; rengârenk çiçekler açılır, mis kokular saçılır. Gençler, bu arada sizler de hayatın baharını yaşıyorsunuz. Ne güzel! Oruç Çiçekleri, Dünyamızın baharı olduğu gibi zamanın da bahar mevsimi var. Bu mevsim, bütün güzelliğiyle gelir; gözümüzü ve gönlümüzü rahmet çiçekleriyle süsler. Bizleri maddî ve manevî yönden tertemiz eder. Ramazan baharından bahsediyorum canlar! Sahura kalkarız bir heyecanla. Sahur ezanıyla gönül çiçeklenir, gök meleklenir. İftara kadar bir huzur yayılır içimize. İftarda su, ekmek, yemek ve ruhumuz çiçeklenir. Düşünceli Dostlar, İnsan çalışkan bir varlıktır ama dinlenmek de ister. Hafta sonu, ara tatiller ve yaz tatili bunun için vardır. Çünkü dinlenmeli ve kendimizi yenilemeliyiz. Vücudumuz da çok çalışkandır: Beynimiz, midemiz, kalbimiz ve bütün organlarımız bir saat gibi çalışır. Onlara da dinlenme hakkı versek iyi olmaz mı? Ramazanda dinlenme ortamını yakalar organlarımız. Bir ay boyunca sahur-iftar arası tatil yapar. Canlar, bedenimiz de bizim gibi tedbirlidir. Ne olur ne olmaz diye bazı besinleri depolar. Ramazan gelince yedeklediği besinleri harcar ve onların yerine yenilerini koyar. Ramazan Gülleri, Oruç tuttuğumuz zaman maddî ve manevî yönden güzellikle donanırız. Böylece bedenimizle beraber ruhumuz da sağlığa kavuşur. Daha sakin, daha hoşgörülü, daha yardımsever oluruz. Sabretmeyi ve şükretmeyi öğreniriz. Bunun için Peygamberimiz (sav), “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.” buyurmuştur. Zaman ne çabuk geçiyor canlar! Bu yazıyı yazarken iftar yaklaşıverdi. Ezan okunmadan yuvamız, yurdumuz, İslam âlemi ve sizler için dua etmeliyim. Haydi, hayırlı iftarlar! Allah kabul eylesin!