İstemeyi Bilelim 3
İstediğine izzet ve şeref verip yükselten, ağırlayan, onurlandırandır. Bütün izzet ve şerefler Allah’a (c.c) aittir. Nerede ne kadar varsa yine onundur. Şeref ve onur veren de yine O’dur. Onun yanında aranması, ondan istenmesi gerekir. El-Muiz: Dilediğine izzet ve şeref verendir, Allah (c.c) El-Muiz’dir. İzzet ve şerefi dilediğine verir. Her şerefi olan kişi onun şeref vermesi ile aziz kılması ile o şeref ulaşır. İzzet, insanın kendi nefsinin hakikatini keşfederek kendindeki üstünlüğü Allah’tan (c.c) bilmesidir. İzzet ile kibir arasında fark vardır. Kibir, insanın kendindeki acizliği ve fakirliği unutarak, kendindeki izzeti nefsine isnat etmesidir. Allah (c.c) izzet ve şerefe layık olan kullarını en iyi bilendir. Dilediği kulunu aziz eder onun şanını arttırır. Ve onu insanlar arasında vakar sahibi kılar. O kişi o ismin sayesinde çevresinde itibarlı bir kişi haline gelmiş olur. Bu kişi Allah’ın (c.c) sevmediği hiçbir işin içinde olmaz. Şunu iyice anlamak gerekir. Muiz ismi yalnız müminlerde ve Müslümanlarda tecelli eder. Zira İslam ve Müslüman, izzet ve şerefin olmazsa olmazıdır. İzzet ve şeref sahibi kişi Müslümanın özelliğidir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Onlar müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar” (Nisa/ 139). “Yoksa izzet ve şerefi onların yanında mı arıyorlar. Halbuki bütün izzet ve şeref Allah’a (c.c) aittir” (Nisa/ 139). “İzzet ancak Allah’a (c.c), onun elçisine ve müminlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler” (Münafıkun/ 8). Müminler iman sıfatı nedeniyle aziz edilmişler ve şereflendirilmişlerdir. İman ve İslam izzet ve şerefin başlı başına bir sebebidir. İzzet ve şeref sahibi kumandanlar da bu isme ayna olmuşlardır. Fatih, Kanuni ve Yavuz, hükümdarlardaki izzet ve şeref sağlam bir imana sahip olmaları ve Müslümanlığın bayraktarlığını yapmalarından kaynaklanmıştır. Muiz ismi devlet ve milletlere de tecelli etmiştir. Muzil: Dilediğini alçaltan, zelil eden demektir. Allah (c.c) dilediğini aziz edip şerefli kıldığı gibi dilediğini de zelil eder ve hakir kılar. Allah’ın (c.c) hor ve hakir kıldığını kimse şerefli kılamaz. İzzet ve şerefe ulaştırdığını da kimse zelil edemez. İzzet Allah’ın (c.c) kullarına verdiği şeref olduğu gibi zillet de bir perişanlık ve mahrumiyettir. Tarih zelil olan kavimlerle doludur. Başta peygamberlerini (as) inkâr eden Ad, Semud kavmi. Medyen halkından Lut (as) kavmine kadar bütün isyankâr kavimler El- Muzil ismi şerifi ile yerle yeksan oldular. Onların kalıntıları ise sonraki nesillere birer ibret levhası oldular. Firavunun denizde boğulması, Nemrut’un topal bir sivrisinek marifetiyle helak edilmesi, Karun’un hazineleri ile birlikte yere geçirilmesi bütün Allah (c.c) düşmanlarının başına gelen tokatlar ve musibetler El-Muzil isminin tecellisidir. El-Muiz istediğine dilediğine izzet ve şeref veren demektir. Allah (c.c) El- Muiz’dir. İzzeti ve şerefi dilediğine verir. Her aziz olan Allah’ın (c.c) aziz kılması ile aziz haline gelmiştir. İzzet, insanın kendi nefsinin hakikatini keşfederek kendindeki üstünlüğü Allah’tan (c.c) bilmektir. Kibir ise insanın kendindeki acizliği ve fakirliği unutarak kendindeki izzeti nefsinden bilmesidir. Allah (c.c) izzete ve şerefe layık olanları bilir. O dilediği kulunu aziz eder onun şanını arttırır ve o kişiyi insanlar arasında vakar sahibi yapar. O kişi bu ismin tecellisi sayesinde daima Allah’ın (c.c) emrinde peygamberinin yanında olup asla kendisini rezil edecek bir işte ve harekette bulunmaz. Bu ismin tecellisini düşünürsek: El-Muiz ismi sadece müminlerde ve Müslümanlarda tecelli eder. İman, izzet ve şerefin olmazsa olmazıdır. İzzet ve şerefin ölçüsü Müslüman olmaktır, İslamiyet’tir. Bu durumu Kur’an şöyle açıklar: “Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Yoksa izzet ve şerefi, onların yanında mı arıyorlar. Halbuki bütün izzet ve şeref Allah’a (c.c) aittir” (Nisan/ 139). İzzet ve şeref Allah’a (c.c), peygamberimize (s.a.v.) ve müminlere mahsus olduğu açıklanmıştır. Müminler iman etmeleri nedeniyle şereflendirilmişlerdir. İman ve İslam şerefin başlı başına bir sebebidir. İzzet ve şeref sahibi kumandanlar da bu isme ayna olmuşlardır. Fatih, Kanuni, Yavuzlar da ve diğer izzet sahibi bütün kumandanlardaki izzet ve şeref El-Muiz isminin bir tecellisidir. El-Muiz ismi devlet ve milletlerde de tecelli etmiştir. Dilediğini zillete düşüren, istediğini zelil edip alçaltan, süründüren, hor hakir eden, istediğinden izzet ve şerefi çekip alan, Allah (c.c), kulun böbürlenmesini, kibirlenmesini, haksızlık yapmasına izin vermiyor. Çünkü makam, mevki, şeref, onur insanın doğarken beraber getirdiği hususlar değildir. Mevki, şan, şeref, itibar hepsini kuluna Allah (c.c) vermiştir. Dilediğini hor, hakir kılan, emir ve yasaklarına karşı koyanları zelil eden, süründüren demektir. Allah (c.c) dilediğini aziz ettiği gibi dilediğini de zelil eder. Allah’ın (c.c) bu tasarrufuna hiçbir insan, hiçbir güç engel olamaz. Allah’ın (c.c) hor ve hakir kıldığını kimse şerefli kılamaz. İzzet ve şerefe ulaştırdığını da kimse zelil edemez. Tarihte peygamberlerini inkâr eden kavimler hep El-Muzil isminin tecellisine uğramış olanlar yerle yeksan olmuşlardır. Ad, Semud, Lut kavimleri, isyan eden kavimler hep El-Muzil isminin tecellisine mazhar edilmişlerdir. Firavun suda boğulması, Nemrut’un topal bir sivrisinek vasıtasıyla ölmesi vs. Bütün varlıklar o yaratıcı ve hâkim Allah’ın (c.c) icat ve sanatıdır. Kudretinin nakışsıdır. Cihan nakışlarına kötü söyleyip, ayıplayan kimse Nakkaşı beğenmeyip çekiştirmiş olur. Onun kısa aklı yaratıcının her işine itiraz ederek “niçin” ve “nasıl” zehrini akıtır. Yoksa her nesne yerinde uygun olup, sahibine layıktır. Çünkü her zulümde bir adalet her şerde bir hayır vardır.