Fakir Baykurt Hikayeciliği "Yaz. Yansıt. Eleştir."

By Burak Çavuş

Fakir Baykurt Hikayeciliği "Yaz. Yansıt. Eleştir."
Available for 7 USD

Hikâye ederek anlatmak tarihsel süreçte insanın anlatma, iletişim kurma, somutlaştırma gibi ihtiyaçlarını giderme düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda dil, işaretler, resim gibi araçlar kullanılarak yaşanılanlar, duygular, düşünceler, büyük toplumsal olaylar, geçmişte yaşamış kişiler hikâye edilerek anlatılmıştır. Bu anlatılanların form kazanmasıyla birlikte, masal, destan, menkıbe, efsane, halk hikâyeleri gibi anlatı türleri belirginleşmiş ve edebî bir boyuta ulaşmıştır. Kimi zaman sadece bir öğüdü kimi zaman bir kişiyi kimi zaman ise bir olayı anlatabilmek için hikâyeler üretilmiş ve bu hikâyeler bugün bilinen anlamda yazınsal bir tür olan hikâyenin doğuşuna katkı sağlamıştır. Gerek Batı dünyasında gerekse Doğu dünyasında modern hikâyenin yerini tutabilecek anlamda anlatılar söylenmiş, yazılmıştır. Hikâyenin Türk edebiyatındaki gelişimi de dünyadaki gelişimine benzer bir seyri izlemiş sözlü kültür döneminden bugüne kadar hikâyeler söylenmiş ve yazılmıştır. Emin Nihat, Giritli Aziz Efendi gibi isimlerin ilk örnekleri vermesiyle başlayan yeni hikâyemizin yolculuğu, Ahmet Mithad Efendi, Nabizade Nâzım, Sâmi Paşazâde gibi Tanzimat dönemi yazarlarıyla biraz daha modern bir görünüm kazanır. Bu bağlamda Sâmi Paşazâde’nin Küçük Şeyler’i gelenekselden moderne geçiş sürecinde önemli bir yerdedir ve yazar, bu kitabındaki hikâyelerle modern Türk hikâyeciliğinin ilk örneklerini vermiştir. Yeni hikâye anlayışı, geleneksel tahkiyeye dayalı anlatımın izlerini azaltarak ilerlemiştir. İlk önce hikâye içerisindeki masalsı unsurlar ayıklanmış, abartılı benzetmelerle örülü, daha çok Şark hikâyeciliğinde görülen anlatımın yerini, Maupassant, Çehov gibi Batılı yazarların anlatımı benimsenmiştir. Dolayısıyla doğaüstü güçleri olan kahramanların, idealleştirilmiş, sembolik tiplerin yerini günlük hayatta karşılaşabileceğimiz insanlar alırken; izleksel olarak da ayağı yere basan insanın dış koşulları ve iç dünyası hikâyeye girmiştir. Devam eden süreçte Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Refik Halit gibi hikâye yazarları Türk hikâyeciliğine ivme kazandırarak bu hususta öncü olmuşlardır.


Cumhuriyet dönemi, Türk edebiyatında modernleşme ve millileşme yolundaki önemli gelişmelerin yaşandığı bir zaman aralığıdır. Bir yandan Batı’daki gelişmeler diğer yandan ise Cumhuriyet devrimleri doğrultusunda gelişerek yenileşen Türk edebiyatı, geleneğin kazanımlarının üstüne çağdaş sanatın yeni unsurlarını ekleyerek ilerlemiş, zenginleşmiştir. Hikâye türü de bu hususta yenileşen, değişen, modernleşen bir anlatı türü olarak yeni bir görünüme ulaşmıştır. Hikâyemizin dili millileşirken, muhtevası geleneksel içeriklerden uzaklaşarak gerçeğe yaklaşmıştır. Ancak her ne kadar yenilikler olsa da eskiden kopuş bir anda olmamış, özellikle Cumhuriyet’ten sonraki ilk yıllarda biçim ve içerik olarak geleneksel hikâye anlayışıyla eserler verilmiştir. Bu noktada özellikle Ahmet Mithat Efendi tarzı anlatımın sürdürüldüğü görülür. Gerçek anlamda modern hikâye ise Memduh Şevket, Sabahattin Ali, Sait Faik gibi hikâye türüne önem veren ve hikâyecilikleri ile anılan isimlerin edebiyat sahasında görülmesiyle başlar. Bu isimler Ömer Seyfettin, Refik Halid gibi kendilerinden önceki hikâyecilerin yenilikçi yanlarına katkılar yaparak ve ayrıca dünyadaki kültürel ve siyasal gelişmelerden faydalanarak yeni hikâyeciliğin ilk örneklerini vermişlerdir. Yeni hikâyeciliğin temel meselesi ise Gogol’ün “küçük insan” dediği olgudur. Şöyle diyor Gogol: “Zengin ya da yoksul, serüven ruhlu ya da dar görüşlü, iyi ya da kötü, sıkıcı ya da ilginç olsun, bir yazarın üzerinde çalışması gereken ana malzeme, sıradan insanların yaşamlarıdır” (Akt, Bates, 2013: 17). Cumhuriyet dönemi yazarlarıyla bu sıradan insan iyiden iyiye hikâyemizin konusu olur ve kimi onun dış dünyasını kimi iç dünyasını anlamaya, anlatmaya çalışır.


Kimi yazarlar küçük insanı sadece dış şartları ve gerçekliğiyle anlatırken kimileri ise onun iç dünyasına yönelmiştir. Toplumcu gerçekçiler ve eleştirel gerçekçiler daha çok kişiyi dış şartları ve toplumsal koşulların bir sonucu olarak değerlendirmiş, politik bir yaklaşımla durumunu anlatmışlardır. Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt gibi yazarlar daha çok dış gerçekliğe odaklanarak yazanlardandır. Küçük insanın asıl gerçekliğinin içeride, bilinçaltında, bilinçdışında yattığını düşünen yazarlar ise aynalarını iç gerçekliğe tutmuşlardır. İç gerçekliğe yönelim, ellili yıllarda başlamış, varoluşçuluk felsefesi ve dadacılık, gerçeküstücülük gibi akımların etkisiyle edebiyatımızda görülmeye başlamıştır. Sait Faik, Ferit Edgü, Vüsat O. Bener, Nezihe Meriç gibi yazarlar bu eğilimin ilk temsilcilerindedir. Bu yönelim yeni anlatım biçimlerini de beraberinde getirmiş, bilinç akışı, iç monolog gibi modernist ve postmodernist teknikler kullanılmıştır. Bu durum bir yandan da kapalı, anlamsız gibi görünen öykünün gelişimini hızlandırmış, artık giriş gelişme sonuç çizgisinde ilerlemeyen, başı sonu belli olmayan, doğrudan bir mesajı ya da öğretiyi hedeflemeyen öyküyü ortaya çıkarmıştır. Şiirsel bir dilin de hâkim olduğu bu öykü anlayışı zaman zaman eleştirilse de bugüne kadar uzanabilmiştir. Nitekim bu sadece edebiyat düzlemindeki bir değişim değildir. Kültürel ve teknolojik gelişimler, modern insanın yaşayış biçimini, inançlarını, değerlerini, zaman, mekân algısını değiştirmiştir. Her dönemde olduğu gibi sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik değişimler edebiyat düzleminde de kendini göstermiş, yeni insan, yeni türler, tekniklerle anlatılmıştır. Dolayısıyla öykünün kısalması ve hatta küçürek öykü gibi bir türün doğuşu da tesadüfi değildir. “Kısa öykü bu yüzyılın çocuğudur” (Akt, Bates, 2013: 7). Kısa öyküyü, Gogol, Edgar Allen Poe, Maupassant, Çehov, Katherine Mansfield, Franz Kafka, Ernest Hemingway gibi isimler şekillendirmiştir.


Genel olarak bakıldığında hikâyenin modernleşmesi gerçeğe yaklaşması, ayaklarının yere basmasıyla başlarken; hikâyenin öyküye evrilmesi, küçük insanın abartılardan uzak, çağrışıma dayalı anlatımıyla başlamıştır. Cumhuriyet dönemi her iki başlangıcında ortaya çıktığı ve edebiyatımızda görülmeye başladığı dönem olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında hikâyeciler, gelenekle moderni bir arada kullanmıştır. Tam anlamıyla modern öyküler ise 1940’lı yıllarda görülür ve devamında da yeni gelişmelere paralel olarak ilerler. Zaman zaman ideolojik, politik atmosferin etkisinde kalsa da Türk hikâyeciliği, ellili yıllardan sonra çeşitli kollardan ilerleyerek kendi kimliğini belirler. Çok çeşitli kollardan ilerlemesinde ise ideolojik bakışın, dünya görüşünün, sanat anlayışının ve dünyadaki gelişmelerin etkili olduğu görülür. Söz gelimi Marksist bir yazar daha çok Gorki etkisindeyken, varoluşçu bir yazarın öykücülüğünde J.P.Sartre’ın etkisini görmek mümkündür. Aynı şekilde muhafazakâr çevreler eski yönelimleri yaşatırken, yenilikçi yazarlar sanat dünyasındaki gelişmeler doğrultusunda poetik tutumunu belirlemiştir. Dolayısıyla da gerek içerik gerekse biçim olarak farklı öyküler yazılmış, bu konuda zengin bir külliyat oluşmuştur.


Bu kitabın araştırma konusu da hikâye anlatmaktan hiç bıkmamış anlatmayı amaç edinmiş ve bu çerçevede yüzlerce hikâye yazmış Fakir Baykurt’un hikâyeciliğidir. Baykurt her ne kadar Tırpan, Kaplumbağalar, Yılanların Öcü gibi romanlarıyla ve romancılığıyla tanınıyor olsa da o her şeyden önce bir anlatıcıdır ve her zaman da hikâye ile anlatmıştır. Ancak Fakir Baykurt çalışmalarında daha çok onun romancılığına yer verilmiş gerek akademik gerekse diğer araştırmalarda romanlarına ve romancı kimliğine odaklanılmıştır. Oysa Baykurt, romandan çok hikâye kitabına sahiptir ve ilk yazmaya başladığı yıllardan son zamanlarına kadar hikâyeler yazmıştır. Dolayısıyla Baykurt edebiyatının köşe taşlarından birisi hikâye olmuş ve anlatma biçimi, dili kullanışı, seçtiği konular itibariyle romancı kimliği yanında hikâyeci kimliğiyle de ön plana çıkmıştır. Çalışmanın amacı da Baykurt’un hikâyeciliğinin yapı taşlarını irdelemek ve Türk hikâyeciliğindeki yerini belirlemektir. Yazarın yaşamı daha önce yapılan tez çalışmalarında detaylıca anlatıldığı ve yazarın bizzat kendi otobiyografisini Özüm Çocuktur (1998), Kavacık Köyünün Öğretmeni (1999), Köy Enstitülü Delikanlı (1999), Köşe Bucak Anadolu (2000), Bir Tös Vardı (2000), Genç Emekli (2002), Sıladan Uzaktan (2002), Dost Yüzleri (2002) adlı kitaplarında yazmış olmasından dolayı burada tekrar etme gereği duyulmamıştır. Baykurt’un yaşamında yer alan ve onun yazın dünyasına etkisi olan yaşam tecrübelerine değinilmiştir. Bu bağlamda okumalar sonrası dikkat çeken ve yazarın yazın evreni içerisinde belirleyici olan dört kavrama odaklanarak incelemenin yapılmasının kapsayıcı olacağı düşünülmüştür. Bunlar köy, ideoloji, yoksulluk ve göçtür. Bu çerçevede her bir kavram, bir başlık ve bölüm olarak ele alındı ve yazarın hikâyeciliğinin içerik düzlemi bu başlıklar altında incelendi. İlk olarak yazarın genel edebiyat eğilimi hakkında bilgi verildikten sonra onun yaşamının ve yazınsal yolculuğunun başladığı köy olgusunun hikâyelerindeki yeri, önemi üzerinde duruldu. Köylü kimdir, köy neresidir, Baykurt neden bu kadar çok köyü anlatmıştır ve köye dair tüm unsurlar hikâyeciliğinin neresindedir gibi soruların cevapları arandı. İkinci olarak yine yazarın yaşamında büyük yer tutan ve edebiyatını da yönlendiren ideoloji kavramının hikâyelerdeki izleri incelendi. Bu noktada öncelikli olarak ideoloji kavramı hakkında bilgi verildikten sonra Baykurt’un ideolojik duruşunun ve yaşamının hikâyelerine yansıma biçimlerine, hikâyeciliğinin gelişiminde ideolojinin ne derece etkili olduğuna odaklanıldı. Daha sonra yoksulluk gerçeğinin hikâyelerdeki görünümü ve yazarın bu gerçeği nasıl okuduğu tartışıldı. Yine hikâyelere geçmeden önce yoksulluk kavramı açıklanarak edebiyattaki yoksulluğun görünüm biçimlerine değinildi. Baykurt’un yoksulluğu nasıl değerlendirdiği, nasıl kurgusal düzleme taşıdığı sorgulanarak yoksulluk olgusunun hikâyelerdeki görünümleri incelendi. Dördüncü ana başlık altında da Baykurt’un bizzat kendisinin de yaşadığı göç olgusunun hikâyelerde nasıl yansıtıldığı tartışılıp, yazarın göç olgusuna bakışı, göçe dair unsurları hikâyelerinde hangi işlevlerle kullandığı ve tarihsel gerçekliği yazınsal gerçekliğe dönüştürürken hangi noktalara temas ettiği üzerinde duruldu. Son olarak ise hikâyelerdeki hâkim dil ve anlatım özellikleri tespit edilip eş zamanlı bir okumayla Baykurt hikâyeciliğinin temel yapı taşları belirlenmeye çalışıldı. Tüm bunlar yaşam ve yazın arasındaki ilişkiyi gözeterek Baykurt hikâyeciliğinin temel dayanaklarını, yazma niyetini göz önünde bulundurarak yapıldı ve nihayetinde ortaya çıkan çıkarımlar sonuç bölümünde izah edildi. Bununla birlikte daha çok roman türü üzerinden incelenen toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının Türk hikâyeciliğine etkilerinin de üzerinde durularak toplumcu gerçekçi hikâyenin temel dinamiklerine yönelik çıkarımlar Baykurt’un hikâyeleri üzerinden yapılmıştır.

Book Details

  • Country: US
  • Published: 2023-09-07
  • Publisher: Hiperlink Eğitim İletişim Yayın Gıda Sanayi ve Pazarlama Tic. Ltd. Şti.
  • Author(s):Burak Çavuş
  • Language: English
  • Pages: 132
  • Available Formats:
    EPUB
    PDF
  • Reading Modes:
    Text
    Image
Buy Now (7 USD)