“...Tüm sanatlar başlanğıçta zorunlu bir gereksinimden doğmuşlardır.
Sanat, insanın yaşam kavgasında kendi gücünü ve karşısındaki güçleri tanımasına yardım etmiştir.
Sanat, ilkel toplumlarda doğanın gizemli görünen güçlerini etkilemeğe yaramıştır.
Sanat, kollektif bir coşku yaratarak insanı çalışmaya yöneltmiş onu eğitmiş, işine tat katmıştır.
Sanat, gelişimi boyunca öğrenmeğe, düzeltmeğe, geliştirmeye, değiştirmeye katkıda bulunmuş, bunu yaparken kendine özgü güzelliğini yaratmış, bu boyutu ile işlevini bir kat daha başarı ile gerçekleştirmiştir.
Sanat, görevini işlevselliği ile olduğu kadar, sanatsallığı ile de yerine getirmiştir. Gerçeği öğrenmekle elde edilen bilgi birikimi, güzelden alınan tadın heyecansal etkisi ile el ele vermiş insanı güçlendirmiştir...”
Çağlar boyunca toplumdaki gelişme ve değişmelere paralel olarak tiyatroda birbirinden farklı akımlar oluşmuştur. Her akım, sahne seyirci ilişkisini, tiyatronun seyirciye etkisini ve topluma karşı görevini, kendi işlev anlayışına göre, farklı biçimde yorumlamıştır. Günümüzde de tiyatroyu birey ya da toplum açısından ele alan, onun eğlendirme, rahatlatma, eğitme, yetiştirme, güçlendirme, değiştirme ve yöneltme etkinliklerinden birini veya birkaçını vurgulayan çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu görüşler iki asal gerçeğe temellendirilmişlerdir:
a) Tiyatro, seyircisi ile sıkı bir alış veriş içinde olan, içinde geliştiği ortama yakından bağlı bir sanattır,
b) Tiyatro, seyircisini büyük ölçüde ve çok yönlü olarak etkiler.
Her sanat başlangıçta insanın doğa güçleri ile mücadelesinde ciddi bir görevi geçekleştirmek üzere meydana getirilmiştir. Bu aşamada sanatı yaşam kuralları yönetir. Sanat, toplum yaşamının organik bir parçası olarak gelişir ve onun can damarı ile beslenir. Fakat sanatın giderek bağımsız bir varlık oluşturduğu, kendine özgü kuralları belirlediği görülür. Her çağın estetik ilkelerine göre yaratılan sanat eseri kendi gerçeğini kabul ettirmiştir. Sanat kuramcıları çeşitli dönemlerde yaşam ile sanat arasındaki ilişkiyi çözümlemeğe çalışırlar. Çünkü sanat bağımsız kişiliğine rağmen yaşam gerçeği ile ilintisini koparmamıştır.