13. yüzyıla kadar tek bir yazı dili şeklinde kullanılan Türkçe, bu yüzyıldan sonraları doğuda Harezm ve ardından Çağatay Türkçesi, batıda Oğuz boy özelliklerini yansıtan Eski Anadolu Türkçesi ve onun ardından Osmanlı Türkçesi, kuzeyde ise bir müddet Kıpçak Türkçesi şeklinde kollara ayrılmıştır. Bu ayrılık, boyların ağız özelliklerinin zamanla belirginleştirilip yazı dilinde kullanılmaya başlanmasıyla birbirini yine de anlayan fakat farklı coğrafya ve farklı siyasî yönetimler nedeniyle farklı yazı dillerine dönüşmüştür. Bu yazı dilleri doğuda Çağatay Türkçesi (Çağatayca), batıda ise Osmanlı Türkçesi (Osmanlıca) ile anılır olmuştur. Ancak ortak kökene dayanan dillerin konuşurları, ortak alfabe kullanımının da katkısıyla birbirleriyle siyasî, ticarî ve sosyal ilişkilerini sıkı tutmuşlardır. Bunun bir örneği olarak 19. yüzyılda Tatar Türklerinin hac ziyaretine gitmeden önce İstanbul’a uğramalarını, eğitim için kız ve erkek Tatar gençlerinin İstanbul’a gelmelerini, Osmanlı sahasında yazılmış son dönem eserlerinin Kazan’da çevrilmesini gösterebiliriz.
Tatar Türkçesi sahasında çevrilen eserlerin bir kısmında anlaşılacağı düşünülerek Osmanlı Türkçesi dil unsurlarının bırakılması dikkat çekmektedir. Bu karışık lehçe özelliklerinin bir arada bulunduğu eserlerden biri de Kıssa-i Bülbül’dür. Bu eserin ele alındığı çalışmada giriş bölümünde genel olarak Türkçe ve eser hakkında bilgi verilmektedir. İnceleme kısmında eserin yazım ve imla özelliklerine değinildikten sonra ses özelliklerine geçilmiştir. Ses özellikleri incelenirken ünlü ve ünsüzler ayrı olarak ele alınmıştır. Şekil bilgisinde ise eserdeki isim ve fiil çekim ekleri ile yapım eklerine yer verilmiştir. Ardından sözcük türleri ile ilgili tespitler yapıldıktan sonra sonuç kısmında eser hakkındaki değerlendirmeler paylaşılmıştır. Daha sonra metin ve gramatikal amaçla hazırlanmış dizin yer almaktadır. Gerek tespitler yapılırken gerekse de dizin hazırlanırken orijinal metin ile kontrolün daha kolay yapılabilmesi için örneklerin yanına orijinal görüntüsü de eklenmiştir.
Bu çalışma, Türkoloji alanındaki karışık lehçeli eserler üzerine yapılacak çalışmalara, 20. yüzyılın başında Türk dünyası arasındaki karşılıklı ilişkilerin ortaya konacağı çalışmalara katkı sunacaktır.